26 Mayıs 2010 Çarşamba

Şile-Ağva Gezisi

Bu kez; bunca yıldır İstanbul'da oturup da gezmek-görmek uğruna bir sürü yolu göze alarak pekçok yere giden ben, nasıl olur da herkesten methini duyduğum, neredeyse burnumuzun dibindeki Şile ve Ağva'yı daha görmemişim diyerek yollara düştük. Ne zaman araba ile yolculuğa çıksam illa erken vakit yollara düştüğüm için, yine erkenden yola çıktık, ancak bu kez yol sadece 1 saat sürdüğü için neredeyse sabahın bir vakti Şile'de kalacağımız otelin kapısındaydık :) Otele giriş yapana dek bahçede bekleyeceğimize, limana gidip yeni güne uyanan denizi kucakladık, yüzümüzü güneşe dönüp deniz havasını içimize çektik, denize karşı kahvaltımızı ettik. Bu sanırım Şile'de güzel bir haftasonu geçireceğimizin ilk sinyali idi... Limana yönlendiren tabelaları takip ettiğinizde aynı zamanda Şile Kalesi'ne de ulaşıyorsunuz. Bizanslı'ların yaptığı, daha sonra Osmanlı'ların da kullandığı bu küçük kale, önceleri kara ile birleşik bir yarımada durumundayken zamanla suların aşındırması ile karadan koparak ada halini almış Ocaklıada üzerinde kuruludur. Ada da adını, adanın altında bulunan mağaradan almış. (Yok canım Lost Adası gibi bir gizemi olduğunu sanmıyorum :)
Şile, kimi zaman uçurumlarla son bulan, kimi zaman deniz kenarına kadar inen coğrafyası ile yüksekçe bir alana kurulmuş bir ilçe aslında. Şile’nin bence en ponaromik manzarasına sahip Maşatlık Mevkii'ne çıkarsanız eğer başını sola çevirirseniz limanı ve kaleyi, sağa çevirirseniz kayalıklar üzerine konumlanmış feneri görebilirsiniz.
Dünyanın 2. büyük feneri olan Şile Feneri, Şile bezi ile birlikte Şile'nin sembolü durumunda. Mavi-beyaz renkleri ile Şile ile ilgili herşeyin köşesinde bucağında bulunmakta.
Şile'ye gittiğinizde "Şile Çarşısı" olarak bilinen Üsküdar Caddesi'ne uğramadan geçmeyin. Binbir çeşit Şile bezi ürünleri ve hediyelik eşyaları alabileceğiniz dükkanları, yorulunca oturup balık yiyebileceğiniz lokantaları ve kafeleri ile gerçek anlamda Şile'ye geldiğinizi bu sokakta anlıyorsunuz.
El tezgahlarında, pamuk ipliğinden dokunan ve tamamen Şile'ye özgü bir kumaş olan Şile bezi, Şile ile özdeşleşmiş ve simgesi haline gelmiş geçim kaynağı durumunda. Pekçok dükkanda, hatta yol üzerindeki boş alanlarda iplere asılı sergilenen şile bezinden yapılmış giysiler görmeniz mümkün.
Vücut terini emme özelliğinden dolayı vücudu serin tutan bu kumaştan sadece giysi değil, örtüler, küçük keseler, pikeler, namaz örtüleri vb... yapılmakta. Üstelik üzerlerine kültürel motif ler işlenerek, kenarlarına oyalar yapılarak kumaşın değeri kat be kat arttırılmış.
Karadeniz kıyısında olduğu için yine ne bol? tabii ki balık :) Benim gibi balıkseverler için Şile tam bir cennet, her zamanki gibi ızgara balıkta en beğendiğim de lezzet çipura...
Şile Çarşısı'nda yanyana sıralanmış pekçok balık lokantalarından gözünüze kestirdiğiniz birinde deniz manzarasına karşı balığınızı yerken, bir bakıyorsunuz ki, aslında oturduğunuz yapı eğreti olarak birbirine çakılmış bir sürü tahtanın ucunda duruyor, hatta nasıl duruyor bu teras sahi?
Şile'ye gelip de 45 dakika mesafedeki Ağva'ya uğramadan olmaz. Ağva'ya, Şile'den sonra ister deniz tarafındaki yolu, isterseniz de orman yolunu kullanarak ulaşabilirsiniz. Biz yoğun orman dokusunda bir de ağaç kokusunu ciğerlerimize çekelim diyerek orman yolunu tercih ettik. Yol biraz bozuk olmasına rağmen, manzarayı içinize kazıya kazıya 45 dakikada gidebiliyorsunuz.
Ağva, Yeşilçay ve Göksu Dereleri'nin Karadeniz'e döküldükleri yerde oluşan küçük bir delta üzerine kurulu, zaten adı da Latince'de "iki dere arasındaki köy" anlamına geliyormuş.
Gittiğimiz zaman itibari ile bomboş olan Ağva Plajı yazın tıklım tıklım oluyormuş. Ancak havanın sıcaklığına ve denizin o güzel çağrısına kulak verip paçaları dize kadar sıvayıp denizde gezinenler, kumlara uzananlar oldukça fazlaydı.
Dere üzerinde gezinti tekneleri turlayıp duruyor, isterseniz tekne turu yapabilirsiniz. Yada dere boyunca sıralanmış kafe-restorant karışımı yerlerde yemek (balık) yiyip, kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Ağva adını çok sık duyup, kafamda canlandırdığımda çok daha fazla yeşil (yani kasabanın içerisinde), daha bakımlı bir kasaba, ne bileyim biraz daha şirin bir yer hayal etmiştim, belki de gitmeden önce baktığım yüzlerce Ağva fotoğraflarındaki görüntüleri aradı gözüm. Yine de gidip gördüğüm için çok memnunum, gitmek isteyenlere de itina ile tavsiye edilir :)

8 yorum:

YeMeK vAkTi dedi ki...

merhabalar,

bu hafta sonu bizde ağvaya gitmeyi planlıyoruz yazınız tam yerini buldu sevgilerle...

Tümay Öztürk dedi ki...

Ya bende ne zamandır hep istiyorum. Gerçekten insan yakın olunca gitmiyor. İnsanlar taa nerelerden kalkıp gidiyorlar. Walla fotoğraflarla da çok güzel yansıtmışsın geziyi:) Daha da gitmek istedim:) Çok öptüm canım. Kendine iyi bak. Sevgiler...

NiLaY dedi ki...

harika karelerle dönmüşsünüz tatilden, teşekkürler :) içimdeki ağva aşkı bambaşka :)

Seda'nın Günlüğü dedi ki...

Neval'im okuduğum bu tatil iyi geldi, nedense bir an oralara gidip geldim, içten ve samimi yazından olsa gerek...

Yollarda Hayat Var dedi ki...

Ağva bence büyülü bir yer, muhteşem bir güzellik. Sevgilime doğum günü sürprizi olarak götürmüştüm, İzmirden gül yaprakları posterler yolladım, cibindirikli odasını güzelce süslediler. Tabii o da evlilik teklifi ederek asıl sürprizi bana yaptı bu arada :)
Benim gözümden Ağvayı okumak isterseniz;
http://yenibirsoyadimoldu.blogspot.com/2013/03/agva-gezisi.html
http://yenibirsoyadimoldu.blogspot.com/2013/01/evlilik-teklifi-kiz-kulesi-ve-agva.html

Blog yazmaya yeni yeni başladım , ilginizi ve yorumlarınızı canı gönülden bekliyorum

Yollarda Hayat Var dedi ki...

Bloguma bıraktığınız güzel yorum için çok teşekkür ederim. Yorucu bir günde ilaç gibi geldi yazdıklarınız.
Keyifli günler dilerim

ağva otelleri dedi ki...

Ağva çok güzel bir yer ağvada parkmandalin otelde konaklamıştım. Ağvaya aşıgım.

ağva oteller dedi ki...

Yazınızı büyük bir keyifle okudum. Ayrıca deniz feneri 2010 yılında 150. yaşını kutladı diye biliyorum :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...