28 Nisan 2010 Çarşamba

Kereviz Salatası

Uzun süren proje teslimlerimiz bittikten sonra çok şükür yeniden buradayım. Arkadaşlardan gelen "Hala Cumartesi masası, başka gün yok mu?" eleştirileri için özür diliyorum ve hemen elimi torbaya sokup ilk tarifi çekiyorum; Aaaa! Kereviz Salatası :) Canım Zerrin yorumunda "bu masadan yemeden kalktıysan alkışlarım seni" diye yazmıştı ama gerçekten Zerrinciğim, aynı sana geldiğimde yediğim gibi tabağımda bir dolma, bir biber, iki kaşık da salata vardı, ciddi ciddi diyetteyim yani :) O sebepten dolayı kereviz salatası bana bir güzel geldi, bir güzel geldi sormayın. Ayrıca hem yapım aşamasının kolay olması, hem de tam bir diyet yemeği olması yapılması gerekliliğini ikiye katlıyor bence :) Arzu edilirse içerisine didiklenmiş tavuk eti ve mayonez de ilave edebilirsiniz.

Malzemeler:

- 3-4 adet orta boy kereviz
- 2 su bardağı yoğurt
- 1 su bardağı dövülmüş ceviz
- 4-5 diş sarımsak
- tuz
- süsleme için 1 adet portakal

Yapılışı: Kerevizler yıkanıp üst kabukları temizlenerek rendenin iri kısmı ile rendelenir. Sarımsaklı yoğurt hazırlanarak rendelenmiş kerevizler içerisine atılır. (Ben kerevizler kararmasın diye limon suyu kullanmadığım için, her soyduğum kerevizi doğrudan yoğurdun içerisine rendeledim.) Tüm kerevizlerin yoğurt ile karışması sağlandıktan sonra içerisine ince dövülmüş ceviz de ilave edilerek tekrar harmanlanır. Salata servis tabağına alınarak portakal dilimleri ile süslenir. Hepi-topu bu kadar işte, hiç durmayın hemen deneyin :)

19 Nisan 2010 Pazartesi

Yine Bir Cumartesi Masası :)

Bu aralar hangi arkadaşımın blogunu ziyaret etsem herkes aynı dertten muzdarip; zaman nasıl geçiyor anlamıyorum, hiçbir şeye yetişemiyorum diyorlar. Evet ben de aynı duyguları hissediyorum gerçekten, haftanın günlerini 8'e çıkarmak için başvurulacak bir mercii var mı acaba? :) Amasra seyahatimi ancak yazabildim ama aslında, arada bir de Eceabat ve İpsala seyahati ile bu gördüğünüz masayı hazırladığım misafir konuk etmişliğim var. Arada artık günlük sayılan rutin işleri, işyerindeki proje teslimlerini, Sena ile birlikte çalıştığımız tüm derslerin sınavlarını ve güç bela hazırlayıp ucu-ucuna yetiştirebildiğimiz proje ödevlerini zaten işten saymıyorum. Kısacası yorgunum ve hala yaz gelince dinlenebilirim umudu ile dopdoluyum :) Bu kadar dertleşme yeter değil mi? Tüm işlere inat akrabalarla ilişkiyi koparmayacağım işte, bunun kanıtı da bu masa olsun :)

- Arnavut Böreği (İç harcı domatesli-biberli)

- Çatal

- Kereviz Salatası (Çok çok beğendim, en çok da ben yedim :)

- Peynir dolgulu közlenmiş kırmızı biber sarması (Adı uzun, yemesi kısa)

- Zeytinyağlı Yaprak Sarma

- Limonlu Kek

- Un kurabiyesi

- Muhallebili Kadayıf Tatlısı (Tek farkı bardakta sunulması, bana göre çok pratik oldu.)

15 Nisan 2010 Perşembe

Balık, Salata ve Günbatımı Üçlemesi Mi? O Zaman Buyrun Amasra'ya...

Fatih Sultan Mehmet'in, fotoğraftaki noktadan görür görmez çok etkilendiği ve yardımcısına "Lala, Lala! Çeşm-i Cihan (dünyanın gözbebeği) Bura mı ola?" diye sorduğu Amasra'ya da yolumuz düştü çok şükür :) Zaman zaman "Ah, bir de şurayı görsem" diye içimden geçirdiğimde bir bakıyorum iş için oralara gidivermişim. Yakında TRT "Limonlu Yollarda" diye bir program teklifiyle bile kapımı çalabilir :) Amasra, Küçük Liman ve Büyük Liman olarak iki koydan oluşan küçük bir kıyı kasabası. Kıyı kasabalarının hepsinde olduğu gibi kışın hayatın rölantiye alındığı, mevsimi dışında gidenleri hayal kırıklığına uğratan bir kaderi var tabiatı ile. Biz de gittiğimiz neredeyse her yere soğuk ve yağmurlu havayı da yanımızda götürdüğümüz için, pek tadı tuzu yoktu benim için de. Son gün dönmeden açan güneş ise Amasra'nın aslında çok daha güzel bir yer olduğunu fısıldadı kulaklarımıza :) Büyük Liman daha çok pansiyonların ve küçük otellerin sıralandığı, nispeten denize girebilecek sahilin daha uzun olduğu bir koy. Yörenin otel eksikliğine parmak basmak istiyorum, tüm Amasra'da topu topu 2 tane (***) yıldızlı otel var, gerisi pansiyon tarzında yıldızsız otel. Ne olursa olsun denizi ve manzarası muhteşemdi yine de. Amasra'nın iki de adası var; adalardan biri olan Tavşan Adası karadan tamamen bağımsız, yazın kayıkla turlar yapılabiliyormuş. Karaya Romalılardan kalma tek kemerli küçük bir köprü olan Kemere Köprüsü ile bağlı olan diğer adanın eteklerine ise baştan başa kale inşa edilmiş. Kale surlarının üzerine kat kat evleri kurarak bir tarihin katledilmesi nasıl olur diye merak edenlere, bu fotoğraf sanırım bir fikir verebilir. Boztepe denilen adanın en yüksek kesiminde Ağlayan Ağaç olarak bilinen bir de ağacı meşhur. Sisli havalarda yapraklarından su damlatmasından dolayı böyle bir ismi alan ağacın ne yapraklarını, ne de kendisini gördük tabii :( Tepede soğuk ve bizden başka hiçbir şey yoktu gayrı. Amasra'nın tarihini öğrenmek isterseniz Müze'sini ziyaret edebilirsiniz. Helenistik, Roma, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı Dönemine ait eserlerin sergilendiği müzede denizden çıkarılan amforalar, Bizans heykelleri, paralar ilginizi çekebilir. Anadolu Beylikleri zamanından kalma bir de küçük hamamı var tarihi eser olarak, ancak ilgisizlik ve pislik içerisinde daha ne zamana kadar ayakta kalabilecek acaba? Barış Akarsu, Amasralı olduğu için meydandaki parkın içerisinde heykeli ve kendisinin iki motosikleti sergilenmekte. Giden turistlerin mutlaka önünde fotoğraf çektirdikleri bir yer olmuş zamanla, zaten Barış Akarsu'nun posteri hemen hemen her dükkanın camında asılı. (Allah rahmet eylesin...) Amasra'dan hatıra veya hediyelik birşeyler almak istiyorsanız Çekiciler Sokağı'nı mutlaka görmelisiniz. Yöreye özgü ahşap el işçiliği çok gelişmiş olduğundan ahşap denince aklınıza gelebilecek herşeyi (tahta kaşık, salata tabağı, kase, çerezlik, ekmek sepetleri, oyuncak ve süs eşyaları) bu sokağı gezerken bulabilirsiniz. Aman kendinizi kaybetmeyin :) Hava çok kapalı ve soğuk olduğundan dışarıda dolaştıkça ısınmak ve vakit geçirmek için gittiğimiz iki mekan vardı; Muhtarın Çay Bahçesi ve Lutfiye. Lutfiye'yi gördükten sonra, içimde böyle bir yer işletmek için yanıp tutuşan bir ben keşfettim :) 4-5 masaya hizmet eden, sıcak, samimi bu ortam, kahvesever olan beni kalbimden vurdu diyebilirim. Kahve servisinin yanında, kafe sahibinin kendi yaptığı reçellerden, fındık ezmelerinden, lokumlardan ve helvalardan yapılan sunum bazen kahvenin bile önüne geçebiliyor inanın. Servis edilen tüm ürünlerin aynı zamanda satışı da yapıldığından, beğendiklerinizi satın da alabiliyorsunuz, ki kocaman iki poşetle çıktığımı itiraf etmeliyim, hem de diyetteyim hani :) Geleliiimmm mehhuuur Amasra Salatasına! Amasra'dane yenir, ne içilir, nerede kalınır diye nette şöyle bir araştırma yaparsanız hemen karşınıza böyle çiçek gibi bezenmiş, muhteşem lezzetli devasa salatalara rastlarsınız. Gittim, gördüm, tattım ve gerçekten hastası oldum. İnce ince doğranmış brokoli, karnabahar, pancar ve turşu da dahil olmak üzere toplam 28 malzeme ile yapılan salata Amasra'nın en önemli özelliği haline gelmiş bile. Sahil kasabalarının en önemli özelliklerinden biri olan balık burada da kendini gösteriyor. Tabii marifet biraz da pişirenin, mezgitler nasıl da nar gibi kızarmış değil mi? Canlı Balık, Çeşm-i Cihan, Martı, Liman, Mavi-Yeşil gibi balık lokantalarından bizim tercihimiz Mustafa Amca'nın Yeri olarak da bilinen Canlı Balık oldu. Cam kenarında nadiren yer bulabildiğimizi düşünürseniz ne kadar rağbet gördüğünü anlarsınız. Fotoğraftaki boşlukları çıtır çıtır kızarmış iki kalamarla doldurun, fotoğrafını çekemeden iki tanesi uçmuştu bile :) Buraya özel, en çok beğendiğim spesiyallerden biri karşınızda; Çeşmi Cihan (Ballı&Cevizli Süzme Manda Yoğurdu) Ortamın loş olmasından dolayı çok iyi fotoğraf alamadım, herkes yemek için sabırsızlandığından dolayı da fazla uğraşamadığım için karanlık bir fotoğraf oldu malesef :( Süzme yoğurdun hafif ekşiliğini balla telafi eden hafif ve hoş bir tatlı, ancak yiyen herkese hitap eder mi bilemiyorum, yine de yolunuz Amasra'ya düşerse yememezlik etmeyin diye not düşüyorum! Herkesin yiyip beğeneceği, ancak benim için çikolata sosu, ceviz ve tahin helvasının karışımı ile atom bombası kıvamında bir tatlı; mikrodalgada eritilmiş tahin helvası. Bu tatlıdan sonra litrelerce su içmeye hazır olun :) Vee dönüş.... Islama köfte, yine iş için uğradığımız Sapanca'da yenildi. Hımmm, nasıl güzeldi anlatamam, fotoğraflarla idare edilecek artık :) Ancak yolunuz Sapanca'ya düşerse eğer kiremitte alabalığın yanında bir de ıslama köfte sipariş etmeyi sakın unutmayın ...

6 Nisan 2010 Salı

Aslı'mın 5. Yaşını Kutladık :))

Küçük kuzum büyümüş, hem de 5 yaşında olmuş! Herkes daha nice 5 yaşlar, 25 yaşlar göreceksin, çok çabuk büyüyecek bak göreceksin diyor ama, sanırım bana hep çok küçük, pek bir savunmasız gelecek. Gün boyunca "eğil bi" deyip deyip yanağımı öpmesinden, bütün hediyeleri elime verin demesinden, normalden fazla şımarıp tüm ilgiyi üzerine çekmek istemesinden de anladık ki, doğumgünü partisini beğendi :) Zaten gece yatarken uykuya dalmadan önceki son sözü de "ne kadar güzel bir doğumgünü oldu değil mi anne?" oldu. Annen çok yoruldu ama, hepsine değdi Aslıcığım :)) XXX Aslında doğum günü geçen haftaydı, ancak benim araya bir Amasra seyahatim sıkışınca, doğumgünü kutlaması da biraz ileriye kaydı. Sırada bir de Amasra gezim var ki, o da ayrı bir post konusu :)
 
- Doğumgünü pastasını kendim yapmaya çalıştım. İçi muzlu-krokanlıydı, ben diyette olduğumdan yemedim ancak şimdiye kadarki en lezzetli pastam olduğunu söylediler (ayıptır söylemesi :) Maceralı bir pasta oldu, son anda biten muz ve şeker hamuru için az uğraşmadım hani :(
 
- Şeker hamuru ile kapladığım browni
 
- Portakallı-cevizli kurabiye
 
- Elmalı kurabiye
 
- Çocuklar için çikolata barı :)
 
- Cup kek kağıtlarında patatesli kek (Memnun kalmadım açıkçası, herkes dilim halinde yemenin daha kolay olduğu konusunda hemfikirdi, ben de dahil olmak üzere.)
 
- Acıkalı ve sürme beyaz peynirli kanepeler
 
- Sevgili Gülay'dan heveslenerek yaptığım etimekli patlıcan salatası
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...